Find Us on Socials

Covid-19 ve Geleceğin Şehir Planlaması

Yaşadığımız şehirler daima dünyada gözlenen gelişmelere ve büyük krizlere göre
şekillenmekte ve tasarlanmaktadır. Örneğin kolera epidemisiyle birlikte kentsel sağlık
sistemlerinin gelişimi hızlanmış; otomobillerin seri üretime geçmesiyle birlikte şehirler daha
geniş bir alana yayılım göstermiş; benzer şekilde, günümüzde her alanda varlığını hissettiren
teknoloji, etkisini ulaşım sistemleri, kamusal alan kullanımları ve enerji sistemleri üzerinde
göstermiştir.

Salgının Şehir Üzerindeki Etkisi

COVID-19 pandemisinin getirdiği değişimler tüm dünyada hala etkilerini gösterirken, bu krizin şehirler üzerinde fiziksel ve sosyal etkileri şimdiden gözlenmeye başladı. Bu olayın daha büyük kalıcı değişimlere sebep olacağı da yadsınamaz bir gerçek gibi görünüyor. Yoğun kentleşme; enerji tüketimini azaltması, efektif kentsel servis sağlanmasına olanak
vermesi, arabaya olan bağlılığı azaltması gibi sebeplerle ekonomik,sosyal ve kültürel açıdan
zengin bir şehrin işleyiş temellerinden biri olarak kabul ediliyor. Ancak pandemi kaçınmamız gereken durumun bu insan yoğunluğu olduğunu gösterdi.

Fakat bunun yüksek yoğunluklu şehirler direkt olarak daha fazla yayılım tehlikesi barındırır anlamına gelmediğini pandemi sürecinde yayınlanan verilere bakarak görebiliyoruz. British Columbia Üniversitesi profesörü Patrick Condon; Tıpkı Vancouver ve Toronto’da olduğu gibi New York’ta da virüsün yayılım hızının düşük yoğunluklu banliyölerde, yani düşük ücretli birçok işçiye ev sahipliği yapan yerleşim yerlerinde, Manhattan’ın merkezindekinden daha yüksek olduğunun görüldüğünü belirtti. Bunun evden çalışma lüksüne sahip olmakla yakından ilişkili olduğu ise tahmin edilebilir.

Geleceğin Şehirleri ve Pandemiye Hazırlık

Şehir ve Geleceğin Şehir Planlaması
(Fotoğraf/Business vector created by upklyak – www.freepik.com)

Kentlerde sil baştan bir değişime gidilmesi mümkün olmasa da, bazı değişiklerle şehirlerin
daha sağlıklı büyümesini ve gelecek pandemilere daha iyi cevap vermesini sağlamak
mümkün.

COVID-19 pandemisi süreciyle savaşmak için sosyal mesafe ve izolasyonun önemini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Yakınlık ve yoğunluk kentsel sistemleri daha verimli hale getirirken, düşük yoğunluklu alanlar doğala ve yerele ulaşımı daha kolay kılıyor. İçinde bulunduğumuz bu süreçte arayışımız yoğun veya düşük yoğunluktan birine yönelmek yerine, bu ikisini entegre etmek olmalıdır.

Gri, yeşil ve mavinin bir arada işlemesini sağlayan, açık alan sistemleri, parklar ve ormanları kalbinde barındıran bir kent sistemi kurmak, sadece sürdürülebilir bir şehir yaratmakla kalmaz, aynı zamanda kentin uzun vadede çevresindeki gelişmelere ve olaylara karşı ne kadar esnek davranabileceğini belirler.

COVID-19 pandemisi aynı zamanda globalleşmenin ne kadar kırılgan olabileceğini gözler önüne serdi. Önümüzdeki süreçlerde, pandemiye dayanıklı bir şehir tasarlamak için şehrin tamamen dışarıya bağımlı kalmadan kendi-merkezcil bir yapıda olması ve kalkınması için kendi kendine yetmesini sağlayacak unsurları barındırması dikkate alınması gereken prensiplerin başında geliyor.

Bu unsurlar genel çerçevede birkaç başlık altında incelenebilir. Bir şehrin kendi enerji tedarikçisi haline dönüşmesi, besin konusunda tamamen dışarıya bağımlı kalmamak için tarım ve hayvancılık gibi mevcut geçim kaynaklarının devamlılığını sağlaması bu unsurlardan birkaçıdır.

Şehir ve Akıllı Şehir Tasarımları
(Fotoğraf/City photo created by williamperugini – www.freepik.com)

Bununla birlikte, COVID-19 pandemisiyle enfekte bireylere ve temaslılarına ait verilerini toplanmasının salgınla mücadele dönemini kolaylaştırdığı dünya çapında gözlemlenmiştir. Veri toplanmasının, kişisel gizliliği gözetmek koşuluyla, akıllı kentsel yönetimin stratejik avantajlarını ortaya çıkaracak ve şehrin belirli ihtiyaçlarını ortaya çıkaracak bir araç olarak kullanılması da kendine yeten bir şehir tasarlama yolunda etkili olan unsurlardan biridir

Şehir ve Geri Dönüşüm
(Fotoğraf/Green vector created by freepik – www.freepik.com)

Bahsedeceğim son unsur olan döngüsel ekonomi, klasik üret-kullan-imha et sürecini kaynakları yeniden kullanım, onarma ve geri dönüşüm gibi yollarla sürekli bir dönüşüm olarak yeniden şekillendiren, atıkların bile harcanmadığı bir ekonomi modelidir. Bu konsept, kendi kendine yetme ve sürdürülebilirlik amacıyla planlanan şehirler için bir lütuftur denilebilir.

Son Notlar

Sağlıklı ve esnek şehirler yaratmak için yeni düzene adapte edilecek alışageldiğimiz olgular ve hayatımızı birçok alanda etkileyecek değişiklikler yakın bir gelecekte bizi bekliyor. Bu değişiklikler şekil, yoğunluk, boyut gibi fiziksel formlara; altyapı, yapı, açık alan gibi şehrin elementlerine ve ekonomi, kültür, politikaya etki edebilir. Fakat, farklı sosyal sınıflardaki insanların risk potansiyellerine ne şekilde etki edeceği merak konusu. Çünkü, bu süreç riskin herkese eşit dağılmadığını gösterdi.

Aksine, bazı insanlar evlerinde kalma şansına sahipken, pandeminin en ağır geçtiği dönemde diğerleri hayatlarını riske sokacak durumlarda çalışmak zorunda kaldı. Bu durum sınıf ayrımının kaybolmadığını, hatta çok daha canlı olduğunu her zamankinden daha fazla hissetmemizi sağladı.