Çeviri: Deniz Özyurt, Sinem Esengen
Geçtiğimiz aylarda üniversite kampüsünden ayrılan bir Stanford öğrencisi, strese sebep olacak bir sürü neden sıralayabilir: COVID-19 pandemisi, çevrimiçi derslere ani geçiş, kampüsteki çevreden ani kopuş… Ama bu öğrencinin bir de sırrı var.
Bu öğrenci, kendisini non-binary* ve transgender** olarak tanımlıyor ve 14 Mart’ta bunu bilmeyen ailesinin yanına geri taşındı.
Kendisine İngilizcedeki ‘they’ ve ‘them’ cinsiyetsiz zamirleri ile hitap edilmesini tercih ediyor ve hayatındaki kimseye cinsiyet kimliğinden bahsetmediği için bu yazıda da yalnızca adının ve soyadının baş harfleri olan A.R. ile tanımlanmayı tercih etti. Yeni yaşam alanına uyum sağlamaya çalışırken A.R.’nin bir seçim yapması gerekiyor: ‘Ya belirsiz bir süre yanlış cinsiyetlendirilme ile başa çıkmam gerekecek ya da durduk yere aileme açılmak durumundayım’.
A.R.’nin yaşadıkları, COVID-19 pandemisi sürecinde ani bir şekilde kampüslerini terk etmek zorunda kalmış LGBTQ üniversite öğrencilerinin yaşadığı rahatsızlık verici – ve bazen güvensiz- durumlardan yalnızca biri.
Üniversite kampüsleri, destek göremedikleri yerlerde yaşayan ve eğitim gören, bu sebeple cinsiyet kimliklerini ve cinsel yönelimlerini saklayarak yaşamış öğrenciler için kurtarılmış bölgeler olabilme özelliğine sahiplerdi. Çoğu LGBTQ öğrenci, üniversitede liseye göre daha güvenli hissettiğini ve üniversitedeki ortamın daha kapsayıcı olduğunu düşündüğünü söylüyor. Genelde üniversitede güvenilir bir alan bulduklarında kendilerini tanımladıkları cinsiyet kimliğini beyan ediyorlar ama bunu ailelerinden saklamaya hala devam edebiliyorlar.
Öğretim üyelerinin ve idarecilerinin The Chronicle’a aktardığına göre, içinde bulunduğumuz kriz durumu düşünüldüğünde LGBTQ öğrenciler en kırılgan ve okulu bırakma riski en yüksek gruplar arasında.
American College Health’in yapmış olduğu yaklaşık 30.000 kişiyi kapsayan bir ankete göre, ABD’deki lisans öğrencilerinin yaklaşık beşte biri kendisini heteroseksüellik dışında bir cinsel yönelim ile tanımlıyor. Yaklaşık yüzde ikilik bir dilimse kendini transgender, non-binary veya diğer cis- olmayan cinsiyet kimliklerinde tanımlıyorlar.
Human Rights Campaign’in bir raporuna göre ise lise çağında kendilerini tanımladıkları cinsiyet kimliğini aileleri ile paylaşmış olan LGBTQ gençliğinin neredeyse yarısı, ailelerinin onları cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri ile ilgili kötü hissettirdiğini söylüyor. Yalnızca dörtte biri evde kesinlikle istedikleri kişi olabildiklerini belirtiyor.
Oregon State Üniversitesi’nde Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Çalışmaları ve Queer Çalışmalarında yardımcı doçent olan Owo-Li Driskill, Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet derslerinin evlerinde ‘açılmamış’ öğrencilerin başvurduğu bir sığınma noktası olabildiğini belirtiyor. Driskill, “Bazen öğrencilerin aileleri bu dersleri aldıklarını bile bilmiyor” diyor, “Bu durumda aile üyelerinin ders kitaplarını görmesi veya derse yönelik tartışmaları yatak odasının duvarlarından duyması bile sorun yaratabilir”.
Driskill, duygu yoğunluğu içerisinde duraksıyor ve “Kendi cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kimliklerini bulmak adına bir dil aradıkları için derslerimizi alan öğrencilerimiz var” diyor. Ya evde kalmak bazı öğrencilerin lisans veya yan dal programlarına devam etmelerine engel olursa?
LGBTQ savunucularının söylemlerine göre, LGBTQ programlarına ve psikolojik destek kaynaklarına yatırım yapmak bu öğrencileri uzaktan, okul yerleşkesi gibi güvenli alanlara erişimleri yokken destekleyebilmek adına kritik önem taşıyor.
LGBTQ grupları özellikle ailelerinden destek alamıyorlarsa –çünkü bu durum onları pandemi sürecinde daha dezavantajlı bir hale getiriyor- genel nüfusa kıyasla finansal sıkıntılar ve sağlık sorunları yaşamaya daha fazla yatkınlar ve bu ihtimal onların okulu bırakma risklerini de artırıyor.
Stresli Belirsizlik
Ülke genelinde, kampüslerdeki LGBTQ merkezleri ve grupları sanal ortamda aktif kalmaya çalışıyorlar. Araştırmaların gösterdiğine göre bu gruplar, öğrenciler için önemli bir destek kaynağı teşkil ediyor ve üniversitelerinin onların refah durumlarıyla alakadar olduğunu yansıtıyor. Ayrıca kampüs içi aktivitelere katılan ve aidiyet hissi kazanan öğrenciler derecelerini tamamlamaya daha yatkınlar.
Yakın zamanda Massachusetts Amherst Üniversitesi Stonewall Merkezi, farklı ırklardan queer*** ve transgender öğrenciler için düzenli bir şekilde yapılan aylık akşam yemeği organizasyonlarının yerine bir video konferans düzenledi. Yönetici Genny Beemyn’in dediğinde göre “Elimizdeki tek şey bu”.
Rochelle Rowley ise yapacak resmi bir işleri olmasa da hala Emporia State Üniversitesi’nin LGBTQ öğrenci grubu olan Pride’ın düzenli toplantılarını yapmaya devam ettiklerini aktardı. Öğrencilere hala ait oldukları bir grup olduğunu hatırlatmaya çabalıyor.
Kansas Enstitüsü’nde Sosyoloji, Antropoloji ve Suç Çalışmalarında yardımcı doçent olan Rowley, kabuklarından çıkmaları ve arkadaş bulmaları için geçmişte cesaretlendirmiş olduğu öğrenciler adına endişeleniyor. “Şu an karantina altındalar ve belki de kimlikleri hakkında açık olamayacakları bir ortamdalar”. (Emporia State Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir kısmı, siyasi açıdan çoğunluğun muhafazakâr olduğu Kansas eyaletinden geliyorlar).
“Üzerinde çalışıp kaydettikleri ilerlemeyi yok etmek gibi” diyen Rowley, evine dönmek konusunda güvende hissetmeyen queer bir öğrencisine kalabileceği alternatif bir yer bulma konusunda yardımcı olduğundan ve bir diğerinin ise yakın bir zamanda bir akıl sağlığı merkezine girişinin yapıldığından bahsetti.
LGBTQ öğrenciler diğer öğrencilere kıyasla depresyon, anksiyete ve intihara yönelik düşünceler içerisinde olmaya daha yatkınlar. Ulusal bir LGBTQ görünürlük grubu olan Campus Pride’ın yetkilisi Shane Windmeyer, pandeminin bu durumları daha da şiddetlendirebileceğini söylüyor. Sınıf arkadaşlarının arasında cinsiyet kimliklerini açıkça ifade etmekle ailelerinin yanında bunu gizleme durumu arasında gidip gelen öğrencilerin stresli bir belirsizlik içinde olduğunu ve akıl sağlıklarının da daha kötüye gidebileceğini belirtiyor.
LGBTQ gençliği ve onların akıl sağlığına odaklanan Trevor Projesi’nin sözcüsü, pandemi başladığından beri projenin kriz servislerine başvuran genç insan sayısının iki katından fazlaya yükseldiğini söyledi.
Oregon State Üniversitesi’nde Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Çalışmaları ve Queer Çalışmaları bölümlerinde eğitmen olan Michael Floyd ise “Sonuç olarak, trans ve queer öğrencilerin hayatları ip üzerinde”, diye ekledi.
Floyd, Zoom’daki çevrimiçi derslerin sonuna öğrencilerin birbirleriyle konuşabilmeleri için 30-45 dakika daha fazla süre eklediğini ve öğrencilerin akıllarından geçenleri konuşabilecekleri bir alan açmayı amaçladığını, aynı zamanda daha kırılgan olmaya, kişisel mücadelelerini ve direncini de onlarla paylaşmaya çabaladığını belirtti.
Floyd, “Bu iş tamamen öğretim görevlilerine düşmemeli” diyor ve üniversiteleri öğrencilerin karşılaşabilecekleri COVID-19 bağlantılı stresin dalgalanma etkilerini de düşünerek ‘danışmanlara harcanan finansal kaynakları artırmaya’ çağırıyor.
Profesör, “Uzun zamandır kampüslerimizde bir akıl sağlığı krizi yaşanıyor” diye devam etti, “Bu, durumu daha da zorlaştırıyor”.
Bazı kurumlarda transseksüel ve non-binary öğrenciler, artık kullanmadıkları yasal isimlerini gösteren çevrimiçi kurslara ve tartışma forumlarına giriş yapmak zorunda kalıyor. Bir fakülte üyesinin yaptığı açıklamaya göre, Lansing Community College’da yaşanan durum bu. Üniversite sözcüsü yaptığı açıklamada, öğrencilerin kampüs dizinlerinde ve çevrimiçi sistemlerde yasal adlarından başka bir ad kullanmalarına izin veren “Tercih Edilen İsim Politikası” için yapılan planların geçici olarak askıya alındığını söyledi.
Detroit’teki Wayne State Üniversitesi, ülke çapında yinelemelerle LGBTQ farkındalık etkinliği olan kampüs Onur Haftası’nın bazı kısımlarını kurtarmaya çalıştı. Genelde Nisan ayında olan Onur Haftası, Wayne State Üniversitesi’nin öğrenci topluluğu başkanı Stuart Baum için özel bir önem taşıyor: 2019 Onur Haftası etkinliğinde Baum, eşcinsel olduğunu açıkladı. Bu yıl Baum, Onur Haftası’nı planlamaya yardımcı olmak için çok vakit harcamış olsa bile etkinlik gerçekleşemedi. Kurum, sanal drag-queen bingoya ev sahipliği yaptı ve 80’den fazla öğrenci katıldı.
Baum’un dile getirdiği üzere pek çok Wayne State Üniversitesi öğrencisi, pandemi başlamadan önce de aileleriyle yaşıyordu ve kampüse oradan gidip geliyordu; ancak üniversite, onlar için dışarıda ve gurur duyacakları bir yerdi. Baum, “Destekleyici bir topluluğa girme yeteneği, tüm bu öğrencilerin sahip olduğu bir tür yara bandıdır” dedi, “Şimdi, yara bandı koptu”.
Baum, Wayne State Üniversitesi’nin bir LGBTQ kaynak merkezine ya da kendini queer öğrencileri desteklemeye adamış tam zamanlı bir personele sahip olmadığını söyledi, bu nedenle gerçekleşen öğrenci etkinlikleri gönüllüler tarafından düşük bütçeli bir şekilde organize ediliyor. Pandeminin LGBTQ topluluğundaki kurumsal yatırımları durduracağından endişeleniyor.
Wayne State Üniversitesi’nin öğrenci dekanı David Strauss, kendisinin ve diğer yetkililerin LGBTQ programlarını ve akademik teklifleri desteklemek için mevcut personel ve kaynaklarla ilgilendiğini söyledi. Strauss, mali durumun çok iyi olmadığını, ancak kolejlerin yaratıcı olması gerektiğini söyledi. “Eğer yapmazsanız, öğrenciler ayrılıp gidecek”.
‘Hala Rahatsızım’
Yine de kolejlerin öğrencilerle uzaktan bağlantı kurma konusundaki en iyi çabaları bile, kampüsten ayrıldıklarında kaybettikleri şeylerin yerini dolduramaz.
Stanford’un Queer Öğrenci Kaynakları Merkezi, LGBTQ öğrencileri için günlük sanal ofis saatleri düzenliyor. Ayrıca sanal yoga dersleri, kaynaştırıcı etkinlikler ve eğlenceli test geceleri de sunuyorlar. LGBTQ akıl sağlığına odaklanan bu kampüs girişimi, Zoom aracılığıyla California öğrencilerine bireysel terapi ve başka yerlerdeki öğrenciler için yerel sağlayıcılarla bağlantı kurmaları için kısa oturumlar da sağlıyor.
Son sınıf öğrencisi olan A.R., bu desteği takdir ediyor. Ama onun için bu merkezin esas büyüsü, arkadaşlarıyla birlikte oturabileceği, atıştırmalıklarla birlikte ödevlerini yapabileceği ve sadece kendileri olabildikleri, QSpot denen fiziksel alandır. Video konferans, onun için aynı şey değil.
A.R., ilk başta Stanford’dan ayrılmak istememişti. Orada kendisini güvenli hissediyordu ve küçük bir apartman dairesinde babasına ve iki erkek kardeşine yük olmak istemiyordu. Son sınıf öğrencisi, kampüs konutunda kalmak için başvurdu ve Stanford yetkilileri bu talebi onayladı.
Daha sonra A.R., kampüste ne kadar sefil olacağını fark etti. Tek bir odayla sınırlandırılıyordu ve arkadaşları gitmiş olacaktı. Aynı zamanda, COVID-19 ile ilgili endişeleri artıyordu ve doktorlarla cinsiyet onaylayıcı cerrahi hakkında konuşuyordu. Akıl sağlığı nedenlerinden ötürü, yalnız kalmak iyi bir fikir gibi görünmüyordu.
Eve döndüğünde A.R. kendine eğilmeye ve derslere odaklanmaya çalıştı. Diğer öğrencilerle ve güvendiği bir öğretim üyesiyle iletişim halinde kaldığını belirtti. Terapistiyle de sanal olarak görüşüyordu.
Fakat, olmadığı biri olarak algılanma hissini bırakamadı. Geçmişte, sadece bir ya da iki günlüğüne eve gelirdi. Örneğin, süpermarkette A.R’ye bir kadın olarak seslenildiğinde bu onun için sıkıntı değildi, çünkü kampüse geri dönebileceğini biliyordu. Fakat, artık bu durum onu rahatsız ediyor.
Birkaç hafta sonra COVID-19’un ülkenin büyük bir bölümünü kapatmasıyla A.R. aylarca evde kalabileceğini fark etti. Bu düşünce, onun için çok rahatsız ediciydi.
A.R.’nin ailesi her akşam sohbet etmek için mutfak masasında toplanıyordu. A.R, bu süreçte “o konuşma”yı yapmak üzerine çok düşündü- cinsiyet kimliğini açıklayacağı o konuşmayı.
Geçen sene lezbiyen olduğunu açıkladığında babası ve kardeşleriyle kimlikleri hakkında konuşmuşlardı; ama bu cinsel yönelimle ilgiliydi. Bu sefer, cinsiyet kimliğinden- geleneksel erkek-kadın ikilemini reddettiği gerçeğinden bahsediyordu. Bunu anlamak daha önemli bir değişiklikti.
Nisan ayında bir gün, bu gerçekleşti.
İdeal bir dünyada A.R. “kadın” olarak ele alınmanın onlara nasıl hissettirdiğini anlatırdı, bunun yerine kısa tuttu: “‘Hey millet, ben non-binary‘yim, they/them zamirlerini kullanıyorum’ gibiydim”.
Aile bunu kabul etti: “Sorun değil, seni destekliyoruz. Elbette zamirlerinizi kullanacağız”. Hatta baba, daha az kabul eden diğer aile üyelerine söylemede yardım etmeyi teklif etti.
Bu onay A.R. için bir rahatlamaydı; önemli bir stres etkeni geride kalmıştı.
Şimdi sırada başkaları var. Öğrenci, ailesine ameliyat olma planlarından henüz bahsetmedi. Hâlâ rahatsız olduğumu bilmiyorlar, dedi.
Pek çok sağlık tesisi, pandemiyle mücadeleye daha fazla kaynak ayırmak için seçmeli prosedürleri ertelediğinden yerel transseksüel kliniğindeki bekleme listesi şimdiden büyüyor. A.R., doktora programına başlıyor ve bu sonbaharda profesör olmayı umuyor. Sosyal ağ kurmak ve akademik bir kariyer inşa etmek için birkaç ay sürecek olan ameliyatlarını ve iyileşme sürecini bitirmek istiyor.
Bir yandan da bitirmesi gereken dersleri var ve babası yan odadayken transseksüel kliniğindeki doktorlarla konuşuyor.
Sarah Brown – 24 Nisan 2020
EDİTÖR NOTLARI
* non-binary: Kendini geleneksel kadın ya da erkek cinsiyet kimliği içinde tanımlamamak.
** transgender: Kişinin kendini hissettiği cinsiyet kimliğinin ve atanmış cinsiyetinin birbirinden farklı olma hali.
*** queer: LGBTİ+ tanımlarını içine alan bir şemsiye terim.
Teşekkür Notu: ODTÜ Sosyoloji’nin değerli hocalarından Fatma Umut Beşpınar’a teşekkürler. Yazıda bahsi geçen non-binary öğrencinin İngilizcede kullandığı they/them beyanının Türkçe çevirisi hususunda kendisine danıştık; kafa karışıklığımızı çözmedeki yardımı ve yazı fikri konusundaki heyecanı bizi çok sevindirdi.
Leave a Review