1950 yıllarında yaşıyor ve göğüs ağrısı çekiyor olsaydınız doktorunuz tedaviniz için iç meme arteri ligasyonu adı verilen bir işlem önerebilirdi. Bu operasyonda hastanın göğüs kafesi açılır ve iç meme arteri bağlanır. Ameliyatın sonunda kalp kasına akan kan artar ve hasta taburcu olur. Yaklaşık 20 yıl boyunca rağbet gören bu işlem Leonard Cobb adlı bir kardiyolog ve birkaç meslektaşı tarafından sorgulanmaya başladı. Bu gerçekten etkili bir operasyon muydu? Gerçekten hastalar tedavi ediliyor muydu?
Cobb, bu işlemin etkinliğini ispatlamak için hastalarını iki gruba ayırdı. İlk grupta bulunan hastalara yılladır kullanılan geleneksel operasyonu uygulayacak, diğer grupta bulunan hastalara ise sadece anestezi uygulayıp birkaç kesi atılacaktı. Sonra hangi grubun daha iyi hissettiğine, hangisinin sağlığının düzeldiğine bakılacaktı. Sonuçlar dönemin tıp dünyasını çok şaşırttı. İç meme arterleri daraltılan hasta gruplarıyla daraltılmayan hasta gruplarının ikisi de göğüs ağrılarında ani bir rahatlama olduğunu bildiriyorlardı. Ayrıca, kalp kasının ve sinirsel iletim sisteminin çalışmasını inceleyen elektrokardiyogramlar gerçek operasyon geçirenlerle, plasebo operasyon geçirenler arasında bir fark olmadığını gösteriyordu.
Genellikle plaseboları işe yarar kılmanın iki yolu vardır. İlki inanmak, işleme, ilaca tıbbi görevliye duyulan güven ya da itikat. Bazen bir doktorun ya da hemşirenin hastayla ilgilenip şüphelerini ve endişelerini gidermeye çalışması bile, hastanın kendisini iyi hissetmesiyle kalmaz, içsel iyileşme süreçlerini de harekete geçirebilir. İkinci mekanizma koşullanmadır. Pavlov’un ünlü köpekleri gibi, vücudumuz yinelenen olayların ardından geleceğe hazırlamak için beklenti oluşturur ve çeşitli kimyasallar salgılar. Plaseboların henüz araştırılmaya devam eden farklı bir diğer penceresinden olaya yaklaşmak istiyorum. Beklentilerimiz yapılan harcamalara göre nasıl şekilleniyor? Pahalı bir ilaç kendimizi ucuz bir ilaca göre daha mı iyi hissettirir? Bizi ucuz bir markaya kıyasla fizyolojik olarak daha iyi hale getirebilir mi?
Bu konuların araştırıldığı Stanford Üniversitesinde bir deneyde, katılımcılara yeni bir ağrı kesicinin tanıtımının yapılacağı bilgisi veriliyor. “Klinik çalışmalar, kontrollü çift kör araştırmalarında ‘X’ ağrı kesicisini alan hastaların %92’sinden fazlasının sadece 10 dakika içinde ağrılarında önemli bir rahatlama bildirdiklerini ve ağrılardaki rahatlamanın yaklaşık sekiz saat sürdüğünü göstermektedir.” Bilgileri katılımcıların bulunduğu odadaki broşürlere bastırılmış ve ilacın $25 ücreti olduğu belirtilmiş. Broşürün okunduğu emin olunduktan sonra deney başlıyor. Makineden uzanan, elektrot jeliyle yağlanmış elektrotlar deneye katılanların el bileklerini çevreliyor ve bunun bir elektrik şok jeneratörü olduğu, bununla algıların ve ağrıya karşı toleransın test edileceği açıklanıyor. Sonrasında bir dizi elektrik şoku gönderilmeye başlanıyor. Şiddeti azalıp çoğalan dozlar verilirken katılımcının, bilgisayarı kullanarak hissedilen ağrıların kaydedilmesi isteniyor. “Hiç ağrı yok.” ile “Aklınıza gelebilecek en kötü ağrı.” arasında değişen bir çizgi üzerine işaretleme yapılıyor. Yapılan işlemin sonunda görevli belirtilen ilacı verip ilacın azami etkiye ulaşması için 15 dakika beklenilmesi gerektiğini söylüyor. Bir sonraki adıma geçildiğinde yine aynı işlemler tekrarlanıyor ama bu sefer şokların şiddeti aynı seviyede ve aynı sırada olmasına rağmen neredeyse katılımcıların hepsinin hissettikleri acı miktarı bir önceki aşamaya göre daha az çıkıyor. Halbuki ağrı kesici olarak içtikleri şey sadece C vitamini kapsülüydü. Bu deneyle kapsülün plasebo etkisine sahip olduğu anlaşıldı.
Fakat ağrı kesici sanılan kapsüle farklı bir fiyat biçilip ücretinin $1 olduğu bir deney yapılırsa, katılıcımlar farklı davranırlar mıydı? İkinci deneyde indirimli fiyatı $1 olan broşürler bastırılıyor ve deney tekrarlanıyor. Fiyat $25 iken katılımcıların neredeyse tümü daha az ağrı duyduğunu belirtirken ücret $1 olduğunda sadece yarısı ağrıda rahatlama yaşadılar. Ayrıca, ücret ve plasebo etkisi arasındaki ilişkinin tüm katılımcılarda aynı olmadığı, bu etkinin özelikle daha çok ağrı hisseden kişilerde bariz olduğu ortaya çıktı. Bir başka deyişle, daha çok ağrı hisseden kişiler ağrı kesicilere daha çok bel bağlıyor, ilacın fiyatı düşürüldüğünde daha az fayda elde ediyorlardı.
Mark Twain’in Tom Sawyer için dediği gibi, “Tom insan davranışının önemli bir kuralını keşfetmişti, şöyle ki, birinin bir şeyi daha çok istemesini sağlamak için tek yapılması gereken o şeyin elde edilmesini zorlaştırmaktır.”
Kaynakça
ARIELY, D. (2008). PREDICTABLY IRRATIONAL:THE HIDDEN FORCES THAT SHAPE OUR DECISIONS.
Leave a Review