“Kurtuluş yok tek başına- ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
Tiyatro yapmak politik bir eylemdir. Bertold Brecht, Üç Kuruşluk Opera’da “Önce ekmek gelir, sonra ahlak” derken sadece ezilen işçi sınıfının sesi olmamış, aynı zamanda sosyolojik bir inceleme yapmıştır. “Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir.” derken Emma Goldman sadece yapılacak olan devrime feminist bir perspektifle yaklaşmaz; kutlamanın, bedensel anlatımın öneminden de bahseder bize. Tam da bu nedenlerden ezilen, ötekileştirilen insanlar hep tiyatro yapar, halay çeker, dans eder, müzik yapar çünkü sanat başlı başına bir eylem, bir başkaldırıdır.
Sanat rahatsız eder, toplumdaki bir yarayı kaşır. Tiyatro, çoğu zaman görmeye alıştığımız eşitsizlikleri ortaya çıkarırken gizliden gizliye işler içimize çünkü sahne seyirciye hem tanıdık, hem de bir o kadar yabancıdır. Seyirci sahnede bilmediğini ve yabancı olduğunu görür çoğu zaman; fakat aslında olan seyircinin kendisini, yani hayatı görmesidir. Sahne, insanın kendine nasıl yabancılaştığını, bir ayna tutarak sürekli hatırlatır. Sanat birleştirir; bireyci düşüncenin iktidarıyla beslenen dünyaya bir başkaldırı olarak bireyleri birleştirir.
Tiyatro bu kavgayı sadece devlete karşı değil, iktidar ve güç ilişkilerine karşı sürdürür (Güneş, 2019). İktidar da sanatı bir eylem, bir başkaldırı olarak tanır. Eril zihniyet ve iktidar, sanatın bütünleştirici gücünü o kadar iyi bilirler ki yıllarca Türkiye’de kadınları, Kürtleri, işçiyi, yani bu sistem içerisinde ezilen grupları hep sanattan uzak tutmaya çalışmışlardır. Fakat Andre Gide, sanatın kaynağına giden yolun tam da bu olduğunu, “sanatın baskından doğduğunu” belirtir (Akkoç, 2018). Sanat ezilenin dilidir!
İktidar, sosyal, ekonomik ve politik anlamlarda, tekelinde tuttuğu her alana sızarak sanatı, sanatçıyı daima ezer, bezdirir, küçümser ve ona hep “haddini bildirir”. Fransız teorisyen Michel Foucault, Panoptikon1 kuramıyla iktidarın mikro düzeye kadar her alana sızdığını ve insanları etkisi altına aldığını belirtir (Canalp,2018). Statükocu iktidar düzeni, her an her yerde olabildiğini, yasaklarla sanata müdahale edebileceğini, hatta isterse uydularla bizi takip edebileceğini öne sürerek toplumların içine yaratılmış bir korku salar.
İktidar yönetemediği, kalıplara koyamadığı ve bu nedenle ötekileştirdiği bireyleri toplum dışına iterken bireyler ve topluluklar sosyal, ekonomik ve politik kurumlar aracılığıyla tektipleştirilip kapitalist düzenin içerisinde belirli yerlere konumlandırılırlar (Canalp,2018). Bu düzene başkaldıran ve haksızlıkları dile getiren sanatçılar ekonomik destekten mahrum bırakılıp toplumda yok sayılırken iktidar tarafından tektipçiliği savunan sanat teşvik edilir.
Teatra Jiyana Nû’nün İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sergilemeyi planladığı Bêrû2 oyunu Kürtçe olduğu ve “İlçe sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin sağlanması” gerekçesiyle yasaklandı. Dario Fo olsa nasıl da gülerdi halimize! Bu toplum ana dilde eğitim yasağını, sürekli olarak ötekileştirilmeyi, ikincilleştirilmeyi gördü. Oysa siz kafanızı başka yöne çevirdiğinizde yok olmuyor sorunlar. Birçok tiyatro bu haksızlığa tepki gösterdi ve Teatra Jiyana Nû’ye destek oldu. Birçok tiyatro da kafasını çevirmeye devam etti. Oysa Dario Fo’nun anlattığı da bizim hikayemiz.
Ankara Sanat Tiyatrosu 6 Aralık 2020’de, kuruluşunun 58. Yılında Ihlamur Sokak’taki sahnesine veda etmek zorunda kaldı. Pandemi nedeniyle yaşanan maddi zorluklar, en çok da sanatçıları etkiliyor. Bu süreçte de görüldüğü üzere çoğu tiyatrocunun, dansçının, müzisyenin maddi bir güvencesi olmadığı gibi, bu sanatçılar devlet yardımlarından da yararlanamıyorlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, 2020-2021 sanat sezonu için proje yardımına çıkacağını açıkladığında, birçok tiyatro sahibi tez elden başvurmuşlardı. Fakat ne yazık ki çoğu tiyatro, vergi borcu olduğu gerekçesiyle bu yardımdan yararlanamadı; onun yerine yardım bütçesinin çoğu, her zamanki gibi büyük firmalara, akaryakıt, gıda, inşaat şirketlerine yaradı. Ne tesadüf ki yardımdan yararlanan çoğu şirket, yardım kampanyası başlamadan 2 hafta önce bir tiyatro kurmuşlardı!
Sosyolojik perspektif birçok anlamda tiyatroya benzer. Her ikisi de toplumu inceler ve sosyal olarak yapılandırılanı gösterir. Ankara Sanat Tiyatrosu da kuruluş yılından itibaren tiyatroya Türkiye’de öncülük etmiş bir tiyatrodur. Mesela her 1 Mayıs’ta coşkuyla söylenilen 1 Mayıs Marşı, 1974’te Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından sergilenmek üzere Bertold Brecht’in Gorki’den uyarladığı Ana isimli oyunu için yazılmıştır. Tiyatro şehrin bir simgesi haline gelmiştir; sadece kentsel izdüşümü ile değil, aynı zamanda ideolojik söylemleri ile de kentli ile bir bağ kurmuştur. Tam da bu sebeplerden ötürü, Ankara Sanat Tiyatrosu süreci şeffaflıkla yönetmelidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından 2020-2021 sanat sezonu için proje aldığı proje yardımını, Bilkent’e açılan sahnenin akıbetini, borçlarını ve gelirlerini pandemi sürecindeki tüm tiyatrolar gibi açıklamalıdır. Ankara Sanat Tiyatrosu, özel tiyatrolar için öncü ve devrimci üslubunu her zaman korudu, ancak Ankaralıların romantik bir şekilde bağlandığı bu tiyatro, tam da bu dönemde romantik bir üsluptan kaçınarak birleştirici, bütünleyici bir tavır almalıdır.
İstanbul’da Kumbaracı50 ve Kadıköy Theatron gibi tiyatroların destek talepleri büyük bir şeffaflıkla seyirciyle paylaşılmıştır. Unutulmamalıdır ki seyirci de tiyatronun ortağıdır, yoldaşıdır, kardeşidir. Ankara Sanat Tiyatrosu birçok özel tiyatrodan daha iyi bir durumdayken de bu kardeşliği sürdürmelidir. Ankara Belediyesinin ve Bilkent Rektörlüğünün teklifleri, bu süreçte halkla paylaşılmalıdır. İktidarın yarattığı ekonomik ve sosyal eşitsizliğe karşı mücadele tek başına sürdürülemez. Ankara Sanat Tiyatrosu nasıl ki temellerini devrimci bir tiyatro üzerine attıysa, bu zorlu süreçte de aynı devrimci kimliğini sürdürmeli ve tiyatroları birleştirici bir rol oynamalıdır.
1Panoptikon kuramı bir hapishane modeline dayanır, kutsal iktidarın Tanrıcılığı oynayıp meşrulaştırdığı gözetleme politikalarına verilen bir isimdir.
2Oyunun orjinal ismi: Dario Fo, Yüzsüzler: Kürtçe’ye kazandıran: Dilawer Zeraq
Referanslar:
Akkoç, D. (2018). Sanat ve İktidar Üzerine. Birikim Dergisi. Retrieved from https://birikimdergisi.com/haftalik/9119/sanat-ve-iktidar-uzerine
Canalp, A. (2018). MICHEL FOUCAULT’NUN PANOPTİKON KURAMI BAĞLAMINDA SANAT VE İKTİDAR. Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Güneş, A. (2019). İKTİDARIN DİYALEKTİĞİ VE SANAT. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi. doi: 10.17498/kdeniz.571011
Leave a Review