Giriş
Sosyal Refah Devleti, vatandaşlarının insani hak ve hürriyetlerini koruyan, onların yaşam standartlarını yükseltmeyi amaç edinmiş toplumcu devlet yönetimine verilen politik tanımlamadır. Günümüzde birçok devlet anayasasında kendini tanımlanırken “sosyal” vasfını vurgulanmıştır. Birçok hükumet, ülke rejimine bakılmaksızın vatandaşlarının toplumsal ihtiyaçlarını gidermek, onları belirlenmiş bir standardın altında bırakmamak ve ileriye yönelik makbul yaşam standartları sağlamak amacıyla “sosyal politikalar” hazırlamaktadır. Tarihi olarak birçok imparatorluk, tıpkı modern ulus devletler gibi refah politikalarını devletle ilişkili veya bağımsız kurum ve kuruluşlar aracılığıyla sosyal poltikaları hedeflemiştir. Ancak modern bir terim olarak sosyal politika, sanayi devriminin yarattığı ekonomik, toplumsal ve politik eşitsizliklerle ilişkilidir. Şehirleşmeye bağlı olarak proleterleşme (işçileşme) toplumsal ve politik anlamda büyük bir kırılma yaşatmış, sosyal politika ve refah sistemleri talebini arttırmıştır. Bu makalede sırasıyla, sosyal politika tanımı, tarihi ve şehirleşme ile ilgisi Türkiye örneğiyle incelenecektir.
Anahtar Kelimeler
Sosyal Politika, Sosyal Refah Devleti, Şehirleşme, Proleterleşme, Türkiye
Sosyal Politika Nedir?
Sosyal politikalar, en genel anlamıyla refah devletlerinin kullandığı toplumcu politikalarının tümünü oluşturur. Yani vatandaşların sınıf çelişkilerini azaltmayı amaçlayan, gelir adaletsizliğinin toplumsal ve ekonomik sonuçlarını hafifleten, toplumun her grubunu birbiri ile anlaşır hale getiren politikaların tamamına sosyal politika adı verilir. Dolayısıyla toplumsal bütünleşme, diğer adıyla sosyal entegrasyon, bütün devletlerin nihai hedeflerindendir çünkü toplumu oluşturan gruplar arasındaki sürekli çatışma devletin ve ulusun refahının önündeki en büyük engeli teşkil eder. Bir diğer yandan, toplumsal bütünleşme amacıyla hazırlanan sosyal politikalar sınıf çelişkisini tamamıyla yok edemez. Bu tarz politikalarla, ekonomik eşitsizliklerin yok olduğu, sınıfların olmadığı bir toplumu değil ama birbiri ile iyi geçinen sınıfları amaçlar. Yine de birçok devletin toplumsal dengenin toplum içerisinde (yeniden) tesis edilebilmesi için sosyal politikalara ihtiyaçları vardır.
“Sosyal Devlet” Neden Konuşuldu?
Osmanlı Devleti ve Vakıflar
Türk tarihi dahil olmak üzere birçok ulusun tarihinde vakıflar, devletle ilişkili veya harici kurum ve kuruluşlar toplumsal düzenin tesis edilebilmesi için çalışmalar ortaya koymuştur. Tarihsel olarak sanayi devrimi öncesinde tarım toplumlarında “sosyal politikalar” konuşulmazdı. Bu bağlamda kırsal toplulukların hayatta kalması başta olmak üzere toplumsal ihtiyaçlarını karşılamada ailelerin ve dini kurumların büyük katkıları vardır (Taşkesen, 2017, s. 59). Cemiyet yani modern anlamda “toplum” olamamış topluluklar genellikle komşuluk, akrabalık, aile veya dini kurumlar ile sosyal ilişkiler kurmuştur. Osmanlı İmparatorluğu modernleşme çalışmalarına girmeden evvel klasik dönemde sosyal refahı sağlamaya yönelik çalışmaları vakıflar, külliyeler, imarethaneler aracılığıyla desteklemiştir. Bu durum, modernleşme çabalarından sonra da “Darülaceze”, “Darüşşafaka” gibi devletle ilişkili kurumlar aracılığıyla eğitim, sağlık ve barınma konusunda büyük katkılar sağlamıştır.
Şehirleşme ve Proleterleşme
Günümüzde refah devleti tartışması ise modern tarihte çok yeni bir kavramdır. Vatandaş ve devlet ilişkisinin toplumsal bir mutabakata bağlandığı fikri gibi “sosyal refah devleti” düşüncesi da hayli yeni, hayli geç dönem tartışmalardan biridir. 1700’lerin başında gerçekleşen Sanayi Devrimi ile birlikte yaşanan büyük toplumsal dönüşüm; politik, ekonomik ve toplumsal birçok krizi de beraberinde getirmiştir çünkü şehirlerde sanayinin gelişmesiyle kentli işçi ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Örneğin, Londra’nın idari bir merkez olmasının yanı sıra bir işçi kentine dönüşmesiyle İngiltere kısa sürede büyük bir göçle karşılaşmıştır. 1881 yılında Londra’da doğan her 4 kişiden birinin ailesi Londra dışından gelmiştir[1]. Şehirlerdeki değişim proleterleşmeyi hızlandırmış ve modern anlamda “işçi” kimliği de ortaya çıkmıştır. Takiben, şehirleşme arttıkça bireyselleşme artmış, Avrupa’da birçok insan taşralıdan şehirli haline gelmiştir.

Artan şehirleşme ve proleterleşme, kötü çalışma koşulları ve refahın dar bir elit grup elinde toplanması toplumsal eşitsizlikleri körüklemiş, devletleri toplumların bu ihtiyacına cevap veremez hale getirmişti. Kısaca 1900’lerin başında birçok Batılı devlet sanayi şehirlerini oluşturmuş ancak çıkan toplumsal ve ekonomik eşitsizliğe bir çare bulamamışlardı. Sanayi Devriminden yaklaşık 200 yıl sonra oluşan serbest piyasa ile Avrupa ve Amerika arasında oluşan büyük pazar, finansallaşmayı beraberinde getirmişti. Ardından Londra ile New York Borsaları arasında yapılan büyük ticaret anlaşmaları, siyasetten ve kontrolden uzak para piyasaları 24 Ekim 1929 yılında “Kara Perşembe” adıyla anılacak Büyük Depresyon’a neden oldu (Social Welfare History Project, 2011). Amerikan İstatistik Ofisi’ne göre 1929’dan 1939’a kadar geçen sürede Amerika’da işsizlik %25 sınıra gelmiştir (Bureau of Labor Statistics, 1948). Toplumsal ve ekonomik krizi bastırmak amacıyla Amerikan Başkanı Franklin Roosevelt’in “New Deal” olarak adlandırdığı politikalar sosyal politikalar tarihinde önemli bir yeri işgal eder. Bu politikaların yürürlüğe girmesiyle dünya tarihinde vatandaşlara yönelik sosyal politikalar da ilk defa gündeme gelmiştir. Britanya’da ise William Beveridge’in sosyal politikaları 1945-1960 arasında Bat Avrupa’yı etkilemiş, sosyal refah devletinin temellerini oluşturmuştur.
Türkiye’de Şehirleşme ve Sosyal Demokrasi
Türkiye’de ise 1961 yılından itibaren anayasamızın 2. Maddesinde geçen “sosyal bir hukuk devleti” tanımıyla “sosyal devlet” hayatımıza girmiştir. Politik açıdan ise 1970 yılında Bülent Ecevit’in “Orta’nın Solu” olarak tanımladığı sosyal demokrasi değerleri Cumhuriyet Halk Partisi ile Türk siyasi hayatında yerini bulmuştur. Bülent Ecevit kendi ifadesiyle “sosyal adalet ve güvenlik sağlamayı, insan onuruna uygun, insan yeteneklerinin ortaya çıkıp gelişmesine elverişli ve geleceğe ait güvenlik kaygılarının insanlığı bencilliğe, sömürücülüğe ve sürtüşmeye itmesini önleyici bir toplum düzeni kurabilmenin kesin şartı” olarak “Ortanın Solu” kavramını ileri sürer (Ecevit, 2009, s. 13). Türkiye’de işçi hareketlerinin güçlenmesi, sosyal demokrat bir parti olan CHP’nin oyunun %40’ı aşması da şehirleşme ve sınıf hareketleriyle açıklanmalıdır. Modern “sınıf” kavramı, proleterleşmenin olduğu yerde başlar. Öyleyse şehirleşmenin olmadığı yerde sınıf mücadelesi de olmayacaktır.

Önemli olarak, 1970’li yıllardaki işçi hareketlerinin güçlü olmasının bir diğer nedeni de güçlü sendika ve işçi hareketleridir. Kolektif işçi hareketleri sosyal demokrat partilere Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de tarihsel olarak büyük bir hareket alanına imkân tanımıştır. Günümüzde ise taşeronlaşma, sendikalaşmanın çökmesi ve neoliberal para politikaları, işçi hareketlerinin önüne geçen en önemli engel olarak karşımıza çıkar.

Sonuç
Sosyal refah devleti tarihinden dahi eski tarihi olan sosyal politikalar, bir ülkede vatandaşların refahını amaçlayan, insanlara yaşanılabilir bir hayatın temin edilmesini sağlayan politikalara verilen genel bir addır. Tarihi olarak birçok imparatorluk, tebaasının dirliği ve sadakatini korumak amacıyla vakıflar gibi çeşitli yöntemlerle toplumsal refahın korunmasını sağlayan politikaları kullanmıştır. Ancak günümüzde kullanılan sosyal politika kavramı tıpkı sosyal refah devleti gibi yeni ve modern bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bununla beraber günümüzde sosyal refah devleti ile sosyal politikalar arasında yakından bir bağ vardır. Ancak tek ve eşsiz bir sosyal refah sisteminden bahsetmek mümkün değildir. Günümüzde birçok devletin anayasasında “sosyal devlet” tanımı vardır buna karşın hükumetlerin sosyal politikaları fazlasıyla farklılık gösterir.
Sanayi Devrimi, şehirleşmeyi ve işçileşmeyi (proleterleşmeyi) çok kısa sürede ortaya çıkarmış, bu durum toplumsal ve ekonomik krizlere neden olmuştur. Bu sorunu takiben, birçok ulus devlet, modern anlamda sosyal politikalar hazırlamış ve uygulamıştır. 1900’lü yıllarda ortaya çıkan ekonomik durum, Batılı gelişmiş ülkelerde iktisadi anlamda büyük krizlere neden olmuş, işsizlik ve güvencesizlik ile yüzleşen büyük kitleleri sosyal politika arayışına itmiştir. Bu duruma cevap olarak ortaya çıkan “sosyal refah devleti” denemeleri ABD, İngiltere, İsveç ve çoğu batılı olmak üzere birçok devlet tarafından İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından hayata geçirilmiştir. Türkiye’de ise şehirleşmeye bağlı olarak işçileşme Avrupa’ya kıyasla geç bir tarihte, 1970’li yıllarda gerçekleşir. İşçileşme arttıkça, artan sendikalaşma hareketi, siyasi işçi hareketine güç vermiştir. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere Türkiye İşçi Partisi gibi birçok siyasal partinin işçi hareketiyle derin bir bağ kurmasına neden olmuştur. Türkiye’de işçi hareketinin zayıflaması ise sosyal refah devletine talebi ters yönde etkilemiş, neoliberal politikalar sosyal demokrat hareketlerin önüne geçmiştir.
Kaynakça
Bureau of Labor Statistics. (1948, July). Labor Force, Employment, and Unemployment, 1929-39: Estimating Methods. Retrieved May 23, 2020, from https://www.bls.gov/opub/mlr/1948/article/pdf/labor-force-employment-and-unemployment-1929-39-estimating-methods.pdf
Ecevit, B. (2009). Yelpaze Dilimleri. Ortanın Solu (s. 13). içinde İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
Social Welfare History Project. (2011). Stock Market Crash of October 1929. Retrieved May 23, 2020, from VCU Libraries Social Welfare History Project: https://socialwelfare.library.vcu.edu/eras/great-depression/beginning-of-great-depression-stock-market-crash-of-october-1929/
Taşkesen, M. Ö. (2017). OSMANLI DÖNEMİNDE SOSYAL REFAH SİSTEMİ OLARAK VAKIFLAR. İş ve Hayat, 57-66. https://dergipark.org.tr/tr/pub/isvehayat/issue/52096/680389 adresinden alındı
[1] Hitchcock, T. (2020). London, 1780-1900. Online.
Retrieved from https://www.digitalpanopticon.org/London,_1780-1900
Leave a Review