Notice: WP_Scripts::localize fonksiyonu hatalı çağırıldı. $l10n parametresi bir dizi olmalıdır. Komut dosyalarına rastgele verileri iletmek için bunun yerine wp_add_inline_script() işlevini kullanın. Daha fazla bilgi için lütfen WordPress hata ayıklama adresine bakın. (Bu mesaj 5.7.0 sürümünde eklendi.) in /home/videmusd/public_html/wp-includes/functions.php on line 5835

Find Us on Socials

Yedi Samuray

Ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın 1954 yılında çektiği Yedi Samuray, 16. yüzyılda geçtiği kurgulanan bir köylü – eşkıya çatışmasını anlatır. Yapım yılı açısından oldukça eski olmasına karşın aksiyon sahneleriyle büyük beğeni toplayan film, savaş sahnesi teknikleriyle Hollywood başta olmak üzere Yeşilçam gibi birçok sinema endüstrisini etkilemiştir. Örneğin, 1960 yılında John Sturges’in yönettiği Yedi Silahşörler (The Magnificent Seven) filmi kurgusu ve ismiyle Yedi Samuray filmini oldukça andırır. Dünya aksiyon sinemasına verdiği katkıların yanı sıra, sosyolojik açıdan toplumsal zıtlıkları yansıtması yönüyle de hayli değerli bir Uzakdoğu filmidir. 16. yüzyılda Japon halkı iç çekişmeler, düzensiz bir pazar ekonomisi ve daha da önemlisi kıtlıkla karşı karşıya gelmiştir. Köylüler haydutlardan kaçmak isteseler de samuraylara gitmekte emin değillerdir ancak yaş almış bir bireyin tavsiyesiyle samuray kiralamak üzere şehre inerler ve kurtarıcıları olacak yedi samurayla beraber köyde haydutlara karşı bir direniş gösterirler. Kurusawa’nın bu hikâyedeki özgünlüğü, sosyolojik olarak tezatlık içeren kavramları bir araya getirip bir aksiyon filminde öne sürmesidir. O, 1950’li yılların çok ötesinde çekim tekniklerine sahip aksiyon manzaralarını sunarken savaşın ve barışın ikiyüzlülüğünü film boyunca farklı sahnelerde ortaya koyar. Bu makalenin amacı Yedi Samuray filminin normal seyrindeki kırılma noktalarını filmden referanslarla dile getirmektir.

“Bizi koruyacak bir Tanrı yok mu?”

Feryatlar içerisinde bir çiftçi

Film 16. yüzyılda feodal Japonya’da geçer. Savaş ve kıtlık durumuyla karşı karşıya kalan ülke, iç karışıklıklarla düzensiz bir pazar ekonomisi oluşturur. Bu yüzden şehirler yerine köyler kendine yetebilecek ölçüde tahıl üretimi yaratırlar. Bozuk pazar ekonomilerinin en belirgin özelliğiyse orta çağdaki eşkıyalar, korsanlar ve haydutlardır. Tarihi açıdan böyle bir dönemi yansıtan film, haydutların atlarıyla köye doğru gelmesiyle başlar. Haydutlar arasında konuşulan ilk konuysa ne zaman saldırılacağına dair bir anlaşmadır. Haydutlar hasat vaktinden hemen sonra saldıracakları üzerine mutabakata varırlar ve bunu duyan bir köylü diğerlerine haber verir. Ardından tüm çiftçiler köy meydanında toplanır ve ağlayışlar başlar. Bu sahneyi takiben bir çiftçi kadın aşağıdaki yakarışa başlar:

Bizi koruyacak bir Tanrı yok mu? Toprak vergisi! Zorunlu işçilik! Savaş! Kuraklık! Şimdi de haydutlar! Tanrılar, biz çiftçilerin açlıktan ölmesini istiyor olmalı.

Dönemin ruhuna dair önemli bir söylem içeren bu giriş Kurosawa’nın çekimiyle hayret uyandıracak ölçüde etkileyicidir, çünkü köylüler öylesine aciz ve bir o kadar da ikiyüzlüdürler ki ne haydutlara direnmek isterler ne de onları kurtaracak birilerini çağırmayı. Hatta aralarında çıkan ilk ihtilaf, Samuray çağırılırsa köyün düzeninin (!) bozulacağı kaygısı üzerinedir. Birbirlerinin üzerine yürüyen köylüler, sürekli bir yakarış, bir çaresizlik halindedir. Bilgin bir karakter imajıyla yaşı hayli geçmiş birinin yanına, bu anlaşmazlığı çözmek üzere yola koyulurlar. “Büyükbaba” lakabıyla tanınan bu kişi, geçmiş tecrübelerine dayanarak köylünün samuray kiralamasını salık verir. Buna karşın çıkan ilk anlaşmazlıksa köylünün haydutlara pirinç vermek istemeyip samuraylara neden böyle bir ayrıcalık yapıldığı üzerinedir. Bilgin karakterse “Ayılar bile aç olduklarında ormanı terk ederler.” nasihatiyle aç bir samuray bulma fikrini önerir. Bunun üzerine köylüler aralarından seçtikleri birkaç kişiyi bir testi pirinçle şehre gönderir.

Köydeki bilge yaşlı

“Fakir olabilirim ama dilenci değilim!”

Şehirdeki ilk sahnelerinde şaşkınlık durumları yüzlerinde oldukça hissedilir haldedir. Aralarında en kararlı karakter olan Mosuke, gördüğü ilk samuraya 3 öğün yemek karşılığında iş teklif edince hiddetlenen samuray, Mosuke’ye saldırır ve onu aşağılar. Bunun üzerine umutsuzlukla bir hana girerler. Handa parazit gibi yaşayan bir karakter sürekli köylülerle alay eder. Köylüleri “aşağılık”, “kabiliyetsiz”, “yüzsüz”, “ikiyüzlü”, “şark kurnazı” olarak tanımlar. Grubun buna hiç cevap vermemesi ilgi çekicidir. Sürekli ağlamaklı bakışları, çaresizliklerini vurgulamalarının yanı sıra darı yiyerek hayatta kalmaları öne çıkan karakteristik özelliklerindendir.

Şehirde her gün umutla dışarı çıkarlar ama cevap alamazlar. Feodal Japonya’da saç stiliyle toplumsal statü ve şöhret arasında bir bağlantı vardır. Bu bağlamda bir samurayı tesadüfen saçlarını keserken gördüklerinde şaşkınlığa uğrarlar.

Kambei (solda) ve şaşkınlıkla samurayı izleyen şehirliler

Dikkatle ne yapacağını izleyen halk, ilerde bir kulübede bir meczubun bir çocuğu esir aldığını öğrenirler. Bunun üzerine Kambei Shimada adındaki kişi, çığlıkların geldiği kulübeye doğru ilerler ve kendisinin bir keşiş olduğunu ileri sürerek çörek verir. Çocuğu görmek istediğini, bunun yanlış olduğunu belirten “keşiş”, saldırganın “Gelme!” uyarılarına rağmen içeri girer, birkaç dakika içinde saldırganın ölü bedeni çıkar ve yere düşer. Ardından Kambei alkışlar ve tebriklerle ileri doğru çıkar ve tek başına ilerlemeye başlar. Herkes Kambei’in zekâsına ve çevikliğine hayran olmuştur ama o bunlara aldırış etmez. Köylüler Kambei’i takip etmeye başlar ancak tek takip eden onlar değildir. İlk olarak Katsushirō adında aristokrat bir aileden gelmesine karşın samuray olmak isteyen genç bir delikanlı Kambei’in müridi olmak istediğini belirtir. Buna karşın Kambei bu teklifi reddeder. Kikuchiyo adında sert ve haylaz görünümlü bir samuray önlerini keser ve Katsushirō ile alay ederek Kambei’i tebrik eder. Bilgin samuray, haylaz olana “Sen samuray değilsin!” diyerek Katsushirō’yu yanına çağırır ve yoluna devam eder. Bunları izleyen çiftçi grubuysa araya girmeye bile vakit bulamaz.

“Ben de dahil olmak üzere en az yedi samuraya ihtiyacınız var.”

Kambei, çiftçilerle aynı hana yemek yemeye oturur ama çiftçiler bir türlü cesaret edip samuraya malum soruyu soramazlar. Bunun üzerinde handa onlarla alay eden karakter Kambei’in de buna güleceğine düşünerek köylüleri aşağılarlar. Katsushirō’nun eline kılıç alması karşısındakileri kızdırır ama köylüler çatışma çıkmaması için durumu onlara anlatır. Kambei’in daha fazla şöhrete veya paraya ihtiyacı yoktur, yalnızca yaşlandığını düşündüğünden teklifi kabul eder ve kavgayı sonlandırır. Köye gitmeyi kabul ettiğinde ilk olarak yedi samuraydan Kambei ve Katsushirō dışında beş samuraya daha ihtiyaçları vardır. Kambei, kendi gibi savaştan yorulmuş eski bir dostu olan Katayama ismindeki samurayı test ederek ilk samurayı işe alır. Tesadüfen gördüğü birkaç arkadaşıyla beraber tam altı kişiye ulaşan Kambei, Kikuchiyo’yu da ekibe kabul ederek köye dönmeyi kabul eder.

“Neden bizden bu kadar korkuyorlar? Özellikle onlar için bir şeyler yapmamızı beklerken?”

Köyün düzeninin bozulacağına dair şüphelerini bilge karaktere ileten bir köylü

Köydeyse durumlar biraz farklıdır, çünkü köylüler köy düzeninin samuraylarla bozulacağından korkarlar. Burada ironik olarak haydutlar ve samuraylar arasında seçim yapmakta fazlasıyla zorlanan köylüler, samuraylar konusunda şüphecidirler. Bilge insanın karşısına çıkan bir köylü, köylü kadınlar için bir tehdit olarak gördüğü samuraylar hakkında konuşunca “Aptal herif, haydutları unuttun mu?” diye terslenir. Köylüler dikkat çekici bir şekilde samurayları karşılamaz bile. Samurayların ilk uyarılarını dikkate almazlar ve dalga geçerler. Bu yüzden Kambei, köyün yaşlı bilginine giderek neden onları dikkate almadıklarını sorduğunda arkada haydutların geldiğine dair davul sesi duyulur. Herkes korkuyla dışarı çıkar, çünkü büyük bir feryat kopmuştur. Ancak ortada ne haydut ne de at sesi vardır. Haylazlığıyla öne çıkan Kikuchiyo, köylülerle alay etmek, korkularıyla yüzleştirmek ve kaybedecek hiçbir şeylerinin olmadığını hatırlatmak için bu alarmı çalmıştır. Korku çanları çalmadığı sürece sinmiş halkları ayağı kaldırmanın yolu yoktur. Kikuchiyo’nun bu çağrısı köylülere haydutların hâlâ var olduğunu hatırlatmış, samuraylara olan inancın artmasına katkı sağlamıştır.

“Unutmayın, savaş bir koşturmacadır!”

Samuraylar tümenlerini eğitiyor

Köylüler haydut gerçekliğini fark ettikleri anda samurayları korkuyla takip etmeye başlarlar. Samurayların her birinin farklı karakteristiği vardır, bu yüzden birbirleriyle geçinmeleri de zordur. Bunun yanı sıra, her biri köydeki farklı bir tümene silah kullanma eğitimi verir. Köylülerin birebir savaş teknikleri fazlasıyla zayıftır. Bu durum köydeki işlerin kolektif bir işlemin sonucu olmasıyla açıklanabilir, çünkü dikim ve hasat faaliyetleri hep beraber örgütlenmiştir. Köylülerin birinin becerisi değil, bir kolektif ürün olarak ortaya konulan işin marifeti vardır.  Onların ilk öğrendiği silahsa mızraktır ve köylülerin beraber yapabildiği tek saldırı, hep beraber linç eder gibi karşılarına gelen kişiye saldırmaktır.

Kambei ve arkadaşları köyün krokisini çizerek sınırları oluşturuyor.

Feodal çağ için fazlasıyla kompleks olan bu iş, aslına bakılırsa modern bir ulus devlette sınır subayının yaptığı gibi sınırları ve tehditlerin akış yönünü belirlemekle aynıdır. Kambei köyün saldırıya açık bölgelerini sınırlar; böylece haydutları doğu, batı, kuzey ve güneyden, dört taraftan saldırmaya zorlar. Bu bağlamda savunma çizgisini çekmeyi kolaylaştırır ve diğer samuraylarla tümenler oluştururlar. Böylece köyün dört girişi olur ve her bir giriş yabancı girişine kapatılır.

Filmde dikkat çekici bir başka unsursa köylülerin savaşmaktan olabildiğince kaçınmak istemesidir. Köylüler ortalarına aldıkları düşmanı acımasızca linç edebilirler, ona saldırabilir, onu aşağılayabilirler. Yalnızca düşmanın elinde herhangi bir silah olduğu durumda kaç kişi olursa olsunlar köylüler savaşmaya cesaret edemez. Kızgınlıkları ve öfkeleri tamamıyla koşullara ve kişilere bağlıdır. Kikuchiyo hariç samuraylar, köylülerin aksine bilge bir profil ortaya koyarlar. Onlar ne zaman, hangi koşulda saldırılacağını bilir; savaş bittiği anda zalimlikle suçlanmaktan kaçınırlar. Siyah ve beyaz gibi iç içe geçmiş karakteristik özellikler filmin birçok aktöründe karışmış durumdadır. Köylüler ne saf ne kirlidirler; samuraylar arasında kurnaz olanlar da vardır, adil olanlar da.

“Bu köydeki tüm çiftçileri öldürmek isterdim.”

İşlerin iyi gittiği bir gün Kikuchiyo, Manzo adlı bir köylünün evinde lüks samuray kıyafetleri bulur ve bunları diğer samuraylara getirir. Diğer samuraylar şok olmuş gibi bakakalırlar; çünkü köylüler, daha önce savaştan kaçtığını düşündükleri samurayları öldürüp kıyafetlerini yağmalamışlardır. Köylüler haydutlara karşı asla savaşmaya cesaret edememişlerdir ancak kendilerine sığınan samurayları birlikte öldürüp yağmalamışlardır. Kikuchiyo için bu bir sorun değildir, çünkü köylüleri aziz olarak görmediğini belirtir fakat diğer samuraylar bu duruma fazlasıyla öfkelenir.

Samuraylar tarafından dışlanan Kikuchiyo

Kikuchiyo köylülerin zayıf olana karşı acımasız, güçlü olana karşı korku dolu olduklarının farkındadır ama köylülere karşı söylenen her sözde öfkelenir ve diğer samuraylara onların aşağılık bir varlık olduklarını söyler. Kikuchiyo filmin başından sonuna taşkınlık ve belirsizliklerin karakteridir ve derine indikçe karakterin köylüleri sevip sevmediği anlaşılamamaktadır. Diğer samuraylar da bu konuda köylüleri suçlasalar da Kikuchiyo kadar keskin bir şekilde köylülerden nefret etmemektedirler. Kikuchiyo olan bitenden samurayları sorumlu tutmaktadır, çünkü samurayların tabiatında üretmek değil tüketmek yatar. Üretenlerse ürünleri korumak amacıyla sürekli tilkilik yapmak zorunda kalmıştır. Kikuchiyo feryatlar içinde samurayları suçlarken ağlamaya başlar ve yere çöker; o anda Kambei, Kikuchiyo’nun aslında bir çiftçi çocuğu olduğunu fark eder. Kikuchiyo gerçekten de köylü bir çiftçi çocuğudur ancak çok küçük yaşta yetim kalmış ve şans eseri samuray gibi yetiştirilmiştir.

“Sadece kendini düşünen bir adam, yalnız kendi sonunu hazırlar.”

Koşturmacanın en çok hızlandığı noktadaysa köylüler kendi gözleriyle görmelerine, kendi kulaklarıyla duymalarına rağmen haydutların geleceğine dair inançlarını kaybetmeye başlarlar. Hatta kendi aralarındaki konuşmalarında haydutların onları unutmuş olabileceklerini dile getirirler. Bilge lider Kambei, bu noktada saldırının tam da her şeyin en sorunsuz göründüğü anda ortaya çıkacağını belirtir. Bu durumu takiben haydutlar için çalışan üç gözcünün köye geldiğini fark eden köylüler durumu samuraylara bildirir ve ardından samuraylar toplanarak haydutları nasıl etkisiz hale getireceklerini kararlaştırırlar. Samurayların ilk savunması, haydutlara gidecek olan bilginin kesilmesi için gözcülere olan saldırıdır ve gözcüleri kolaylıkla öldürürler.

“Durun! Bu bir savaş esiri!”

Yakalanan bir düşmanı aralarına alan köylüler hep beraber esiri linç ediyor.

Yakalanan bir gözcü köylüler tarafından linç girişimine uğrar ve samuraylar savaş esiri olduğunu belirttikleri esiri korumaktan acizdirler; zira halk, kendi çocuklarını öldürdüğünü düşündükleri kişiyi hep beraber öldürmek ister ve başarılı da olur. Kambei ve diğer samuraylar savaşın iç karışıklıklarla bir anda yapılamayacağının farkında olduklarından geri çekilirler.

Ani Saldırı ve İlk Kayıp

Üç samuray haydut meskenine ani baskın düzenliyor.

Samuraylar, gözcülerin ardından sayıyı azaltmak amacıyla bir kundaklama saldırısı düzenlerler. Amaçları ani bir baskınla felaket durumu yaratıp haydutları sayıca zayıf duruma düşürmek ve arkalarından gelecek bir desteği engellemektir; ancak mistik özellikleri bulunan bir kadına kilitlenirler. Kadının giyimi soylu bir geçmişi olduğu izlenimi verir. Bir samuray onu görünce ateşten kurtarmaya gider ancak kadın içeri doğru kaçar. Onu ateşten kurtarmak isteyen bir samuraysa ateşlere atlayacakken Heihachi adındaki arkadaşı onu korumaya çalışır buna karşın güç bir refleksle karşılaşır ve kendi arkadaşı tarafından yaralanır. Bunun üzerine acilen köye dönerler ve ilk kayıp Heihachi olur.

“Sadece savunmada kalırsak bu savaşı kaybederiz!”

Solda samuraylar tarafından hazırlanan yedi samurayı ve köylüleri temsil eden bir bayrak, sağda ise saldırıya geçen haydut çetesi

İlk kundaklama saldırısının hemen ardından haydut çetesi büyük bir grupla köyün önce doğu tarafına giderler; ancak büyükçe bir barikatla karşılaştıklarında sırasıyla güneye ve batıya gidip aynı manzaralarla çarpışırlar. Köyün sadece kuzeyinde barikat yoktur. Bunun nedeni Kambei’in kurguladığı şekliyle sürekli içeri kısıtlı sayıda düşmanı alıp yok etmek, daha fazla düşmanı insan barikatıyla karşılayıp sert bir çatışmayla savuşturmaktır. Kamdei “geri çekil, çevrele ve yok et” stratejisine benzer bir taktikle savaşı sürdürmekte ısrarcıdır ve başarılı olur. Bu sırada Shichiroji adlı samurayın tümeni, çeşitli müzikler ve sloganlarla savaş esnasında moralleri yüksek tuttuğunu fark eder. Bunun üzerine diğer gruplar da haydutları görünce cesaretleri kırılan köylülerin moralini yükseltmek amacıyla bu stratejiye ortak olur. Bunun haricinde haydut tarafı da sürekli köyü gözetleyerek tüfeklerle uzaktan tetiktedir. Önlerine biri çıktığında uzaktan yok ederek köylüleri psikolojik olarak belli bir alana hapsetmek niyetindedir. Kambei yalnızca yakın çarpışmada başarılı olabileceklerinin farkındadır, bu yüzden diğer girişleri olabildiğince kapalı tutarken kuzey girişindeki stratejisini yineler. Böylece haydutları yakın temasa zorlar ve başarılı olur.

“Savaşta geçerli olan takım çalışmasıdır!”

Geri çekil, ortala ve yok et taktiğini uygulayan köylüler

Savaş boyunca Kambei’in taktiği işlemeye devam eder ancak orkestranın bozulduğu anlarda kayıplar da ciddi olacaktır. Savaş, kaosun egemen olduğu bir aksiyon halidir ve içinde ufacık bir hataya yer bulunmamaktadır. Kambei bu konuda herkesi uyarmıştır ama farklı durumlar farklı hataları tetiklemektedir. Haydutlar gibi köylüler de şaşkınlık içerisindedir; çünkü ilk defa askerler gibi ellerine kılıç alıp onlara dayatılan şeye karşı gelmektedirler. Yaşamları ve ölümleri birbirlerine bağlı, karşılarına çıkan düşmana acımasızlıkları da. Bir arada yapabildikleri en güçlü şey, birini linç etmektir. Bunun haricinde başarılı oldukları çok az savaş tekniği vardır. Samuraylarsa iyi bir yönetici profili çizerler fakat sürekli gururları başlarına bela olur. Üç öğün yemek için savaşsalar da canlarını hiç tanımadıkları insanların hayatları için feda etmekten çekinmeyecek kadar görevlerine sadık ve gururludurlar.

“Hiç değilse haydutların eline düşmedi!”

Katsushirō (solda) ve aşık olduğu kadın, kadının babası

Filmin dikkat çekici bir başka noktasıysa köylülerin samurayları namuslarına karşı bir tehdit olarak görmeleridir. Bunun üzerine filmin başında bilge insana samuraylar konusunda olumsuz yorum yapan bir köylü kızının erkek gibi görünmesi için zorla saçlarını keser. Bir zaman sonra Katsushirō isimli aristokrat kökenli samuray tesadüfen bu kadını bir bahçede görür ve erkek olduğunu sanarak onu savaşmaya zorlar. Kadın bunun üzerine kaçmaya başlar ve Katsushirō onu yakaladığında kadın olduğunu anlar. Aradan bir vakit geçmesi üzerine görüşmeye başlarlar, savaştan bir gece önce Katsushirō köylü kadına yaklaşır ve ölmeyeceklerini söyler. Ancak bir barakadan çıktıkları vakit köylü kadının babası bu durumu görür ve kızına saldırmaya başlar. Onu “fahişelik” ile suçlar. Sokak ortasında dövülen kadını Kambei dışında kimse kurtarmaz. Sonunda bir köylü çıkıp bu durumun kızın haydutların eline düşmesinden daha iyi bir durum olduğunu söyler ve herkes meydandan dağılır. Katsushirō ise oldukça pasif durumda olan biteni izler ve yorum yapmaz.

“Yine yenilgiye uğradık. Kazanan bu çiftçiler oldu. Biz değil.”

Kambei (solda), Shichirōji (ortada) ve Katsushirō (sağda)

Filmin son sahnesinde köylüler şarkı söyleyerek ekinlerini ekmektedirler. Üçü dışında tüm samuraylar haydutlara karşı canını vermiştir. Köylülerden de kayıpları vardır fakat hiçbir bağı olmayan dört insan, sadece haydutlara karşı bilmediği bir köyü savunmak için canlarını vermişlerdir. Köylülerse en baştan beri ne haydutları ne samurayları istediler. Onlar, ellerine verilen adaletsiz kartlar arasında en “makul” çözümü işaretlediler. Buna karşın ne haydutlar ne de samuraylar köyün nimetlerinden oldular. Samuraylar ilk geldiklerinde savaşmaktan kaçan köylüler bile oldu. Hatta haydutlar esir alındığında elleri bağlı bir eşkıyayı onlarca köylü mızrakladı. Ancak elinde silah olan bir hayduta karşı oldukça korkak davrandılar.

Kısacası, 16. yüzyıl toplumundan yola çıkarak Kurosawa, 1954 yılında “Yedi Samuray” adlı bir aksiyon filminde sınıflar arası farklılıkları keskin karakterlerle ortaya koyar. İlginç bir şekilde hiçbir karakter tek başında “iyi” veya “kötü” değildir sadece temsil ettikleri farklı kökler vardır. Örneğin Kikuchiyo filmin başından beri haylaz bir tiplemeyken savaştan sonra köylü çocuğu olduğu gerçeğiyle öne çıkar. Kambei köylüler konusunda iyimser bir samurayken sonda kayıplarına bakıp kaybettiğini düşünen bir savaşçıdır. Katsushirō heyecanlı bir aristokrat olarak samuraylığa özenirken sonda âşık olduğu kadını izleyen sessiz bir karaktere dönüşür. Kısacası hiçbir karakter var oluşu gereği bir role bürünmemiş, aksine toplumsal dönüşümlere şahit olmuştur. Bu değişimleri tetikleyen toplumsal olgular, filmin salt bir aksiyon filmi olmasının da önüne geçmiştir.

Anılcan Duymaz
Orta Doğu Teknik Üniversitesi 3. sınıf sosyoloji öğrencisi. Genellikle siyaset bilim ve istatistik alanlarıyla ilgilidir. Müzik dinleyicisi, futbol seyircisi ve kedi-sever.